DOLAR
32,3717
EURO
34,9902
ALTIN
2.326,00
BIST
9.097,13
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
19°C

Bayrağa darbe girişimi

Bayrağa darbe girişimi
REKLAM ALANI
16.01.2023 04:31
63
A+
A-

Ege Doğaç Erdoğan- Rahmetli Mehmet Ali Birand Demirkırat belgeseline şu sözlerle başlar: “Demokrasi, dünyanın en narin çiçeğidir. Onu yaşatan hoşgörüdür, uzlaşıdır, diyalogdur.” Demokrasinin hakikaten de ne kadar narin olduğunu son bir yıl içinde dünyanın farklı köşelerinden çarpıcı örneklerle gördük. Önce geçen yıl 6 Ocak’ta ABD Kongre binasının işgal edilmesine, geçtiğimiz ay Almanya’daki darbe girişiminin önlenmesine ve son olarak Brezilya’da meclis, yüksek mahkeme ve başkanlık binalarının protestocular tarafından ele geçirilmesine tanık olduk. Birand’ın dediği gibi demokrasi karşılıklı diyalogla uzlaşı sayesinde varolabilir ancak kendini koruyabilmesi için bunlar maalesef yeterli olmuyor; bu narin çiçek demagoji rüzgarlarına dayanamayarak kopmaya, populist dalgalar tarafından sürüklenmeye çok müsait. Her narin çiçek gibi üstüne titrenmesi, düzenli olarak sulanması ayrık otlarının ayıklanması ve etrafının çitlerle çevrilmesi gerekli. Son olaylarda, Brezilya bayrağının üzerine yazılacak kadar ülkenin kuruluş felsefesi haline gelmiş olan iki kelimeden biri olan ‘ordem’ yani düzenin tehdit altında olduğunu gördük.

class=”medyanet-inline-adv”>

Brezilya denince akla gelen ilk şey kuşkusuz ki futbol, ikinci şey ise muhtemelen samba ya da karnavaldır. Fakat son günlerde siyasetle dünya gündemine düşmüş durumda bu egzotik Güney Amerika ülkesi. 2 Ekimde yapılan seçimlerde aşırı sağcı başkan Jair Bolsonaro, eski başkan Luiz Inacio Lula de Silva’ya kaybedince ülke solcu bir iktidarın yönetimi altına girdi. Seçim öncesi Lula, demokrasinin tehlikede olduğunu ve ülkeyi faşizmin etkisi altından kurtarmak için aday olduğunu vurguluyordu. “Brezilya’nın Trump’ı” lakaplı Bolsonaro seçim sistemini şaibeli bulduğunu söyleyerek kendi seçmen kitlesi üzerinde bir şüphe yarattı. Lula 1 Ocak’ta başkanlık yemini ederek resmi olarak başkanlık koltuğuna oturdu. Bu durumdan Bolsanaro yanlıları hiç hoşnut olmadıklarını açıkça ifade ediyorlar hatta orduyu darbe yapmaya teşvik ediyorlardı. 8 Ocak sabahı başkent Brasilia’da esrarengiz bir şekilde onlarca otobüs belirdi. Bolsanaro destekçileri saat 15.00’de önce Kongre yani meclis binasına bariyerleri aşarak girdiler; içeride ateş yaktılar. Daha sonra başkanlık ofislerinin bulunduğu binayı işgal eden öfkeli topluluk önüne geleni yakıp yıkmaya, itfaiye hortumlarıyla ıslatmaya başladı. Saat 15.45 sularında bu sefer yüksek mahkeme binasına saldıran grup vandalizme orada da devam etti. Akşama doğru güvenlik güçleri duruma el koymayı başararak binaların kontrolünü geri aldı.

class=”medyanet-inline-adv”>

YAZI ARASI REKLAM ALANI

Küresel kamuoyu tarafından tepkiler gecikmedi, devlet başkanları ve yetkililer ardı ardına kınama mesajları yayınladılar, olanların demokrasiye yapılan bir saldırı olduğunun altını çizdiler. Daha bir aydan kısa bir süre önce kendi ülkesinde bir darbe girişimini durdurmuş olan Almanya başbakanı Scholz şu mesajı gönderdi: “Demokratik kurumları hedef alan şiddet içerikli saldırılar demokrasinin kendisine yapılan bir saldırıdır, hoşgörülemez.” Amerikan Devletleri Örgütü Genel Sekreteri Luis Almagro, bunun direkt olarak demokrasiye yapılmış faşist bir saldırı olduğunu söyledi. Son olarak dün başkan Lula saldırıların devlet ve askeriye içindeki Bolsonaro destekçilerinin işbirliği ile mümkün hale geldiğini ifade etti. Tüm bu verileri ve iddiaları alt alta topladığımızda bir ülkede devletin önemli makamlarını, özellikle silahlı kuvvetlerini ele geçirmiş faşist bir yapının demokrasi için ne kadar tehkikeli olduğu sonucu ortaya çıkıyor. ABD kurucu babalarından Madison, demokrasiye karşı en büyük tehdidin iyi örgütlenmiş ve kendi çıkarlarını ülke çıkarlarının önünde tutan hiziplerin (factions) teşkil ettiğini savunmuştur. Neredeyse tam bir yıl önce ABD Kongresi’nden gelen dehşet verici görüntüler Madison’ın ne kadar haklı olduğunu ortaya koyar nitelikteydi. Devletin ve dolayısıyla milletin kurumları sadece birer bina değillerdir; anayasal düzenin timsali özelliğini taşırlar. ABD’de ve Brezilya’da yakıp yıkılan ofis koltukları, bilgisayarlar değil, milletin egemenliği, devletin onurudur. Demokrasilerin en temel, olmazsa olmaz özelliği barışçıl bir şekilde iktidar değişikliğidir. Bu tehdit altına girdiği vakit, Brezilya bayrağının üstünde yazan ne “düzen” kalır, ne de “ilerleme” mümkün olur.

class=”medyanet-inline-adv”>

İşçilikten Başkanlığa, Lula

class=”medyanet-inline-adv”>

1945 doğumlu Luiz Inacio Lula da Silva, bilinen adıyla Lula, yoksul bir ailenin sekiz çocuğundan biri. 12 yaşından itibaren ayakkabı boyacılığı, postacılık, çamaşırhane işçiliği gibi çeşitli işlerde çalıştı. Sonrasında bir metal fabrikasında işçilik yaptığı dönemde metal işçilerinin mensup olduğu sendikanın başkanı seçildi. 1980’de İşçi Partisi’ni kurdu, 1986’da Brezilya kongresine girdi, ilk kez 1989 yılında sosyalist bir programla başkanlık seçimlerine katıldı, seçilemedi. 2002 yılındaki seçimlerde ise başarılı oldu ve 2010 yılına kadar başkanlık görevini ifa etti. 2011’de görevi bırakırken aday gösterdiği Dilma Rousseff Brezilya’nın ilk kadın başkanı seçildi. Lula 2017’de ise yolsuzluk iddialarıyla yargılandı ve 9 yıl 6 ay hapse mahkum edildi, siyasi yasak getirildi. 2021 yılında Federal Mahkeme önyargılı bir yargılama yapıldığına ve usule uyulmadığına kanaat getirerek Lula hakkındaki tüm hükümleri kaldırdı. Buna mukabil son başkanlık seçimlerine girmesi önünde bir engel kalmayan Lula 2 Ekim 2022’de yapılan seçimler sonucu tekrar Brezilya başkanı seçildi.

class=”medyanet-inline-adv”>

‘Brezilya’nın Trump’ı’ Bolsonaro

1955 yılında Sao Paulo’da doğan Jair Bolsonara askeri akademiden mezun olarak Brezilya Ordusu’nda saha topçusu ve hava indirme birliklerinde görev yaptı. 1988 yılında yüzbaşı rütbesine ulaştı. Daha sonra siyasete giriş yaptı ve 1990’da Hristiyan Demokrat Parti’den milletvekili seçildi. 2018’deki başkanlık seçimleri öncesi aşırı sağcı denebilecek bir programla başkanlığa seçildi. Amazon yağmur ormanlarını korumadığı, pandemi döneminde gerekli önlemleri almadığı, eşçinsel evliliklere, kürtaja, pozitif ayrımcılığa karşı olduğu ve ABD ile İsrail ile dış politikada aynı eksende yer aldığı için Trump ile oldukça benzer bir lider olduğu dünya kamuoyu tarafından pek çok kez dile getirildi. Aynı Trump gibi seçim sonuçlarına süphe düşürecek açıklamalar yaptı ve ABD’deki gibi Brezilya’da da destekçileri demokratik kurumlara saldırılar düzenledi. Lula’nın başkanlık töreninden önce Amerika’ya giden Bolsonaro halen ABD’de bulunuyor.

‘Ordem e Progresso’, İttihat ve Terakki

Bu iki kelime Brezilya bayrağının üstünde yazılıdır. August Comte’nin pozitivist felsefesini benimseyen Brezilya’lı devrimciler tarafından bayrağa eklenmiştir. ‘Ordem e Progresso’ modern Brezilya devletini kuran, köleliğe, monarşiye ve kiliseye karşı akılcılığı, hürriyeti ve cumhuriyeti savunan entellektüeller ve hatta din adamları tarafından yeni devletin ideolojisi olarak belirlenmiştir. 19. Yüzyılda Güney Amerika’nın genelinde popüler olan Comte’un pozitivizmi sadece o kıtayla sınırlı kalmamış, ülkemizde de İttihat ve Terakki olarak tarihte yerini almıştır zira ittihat zaten düzen, terakki de ilerleme demektir.

REKLAM ALANI
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.